Tanı
Rutin hamilelik kontrolleri sırasında yapılan ultrasonografik incelemede
çocuğun cüce doğacağı anlaşılabilir. Hamileliğin 20. ila 24. haftasına kadar
femur boyunda dikkate çekecek bir kısalık görülmez. Femurlar bu dönemden
sonra kısa kalmaya başlar. Olguların çoğuna hamileliğin 26. haftasından
sonra tanı konabilir, ancak cüceliğin akondroplaziye mi, yoksa diğer cücelik
nedenlerinden birine mi bağlı olduğunu söylemek zordur. Olguların çok büyük
bir çoğunluğu yeni mutasyona bağlı olduğundan ebeveynler normal boydadır.
Doğan bebekte klinik ve radyololojik olarak tanı koymada güçlük çekiliyorsa
moleküler genetik test yoluyla FBFR3
genindeki mutasyon ortaya konabilir.
Basit radyolojik incelemede tubüler kemiklerin (femur, humerus, metakarp
vb.) oldukça kısa oldukları görülür. Tubüler kemikler kalın görünmelerine
karşın, aslında kemiğin çapı o yaşta olması gereken kadardır. Metafizler
genişlemiştir ve onbaşı işareti tarzında (ters V) epifizi sarar. Bu özellik
özellikle femur alt ucunda çok belirgindir. Kemik kalınlığı gibi epifizler
de hastalıktan etkilenmemiştir. Kasların yapıştığı yerler çıkıntılıdır (örneğin,
kolda deltoidin yapışma yeri, patellar tendonun yapıştığı tuberositas
tibia). Uzun tubüler kemiklerde (özellikle tibiada) yay gibi açılanmalar
görülür.
Akondroplazinin diğer cücelik nedenlerinden ayırt edilmesinde omurga
radyografisi yol göstericidir. Normalde omurilik kanalının genişliğini ifade
eden pediküller arası mesafe L1 ila L5 omurları
arasında yukardan aşağıya doğru eşit aralıklarla artış gösterir.
Akondroplazik çocukların yaklaşık % 70’inde tam tersine bir azalma vardır.
Bu özellik en az 3 omur seviyesinde gösterilebilmelidir. Omurilik kanalında
daralmayı ifade eden bu radyolojik bulgu akondroplazik hastaların yaklaşık %
30’unda görülmez, ancak bu hastalarda normalde olması gereken interpediküler
mesafedeki artış da görülmez. Yan radyografide pediküllerin kısa ve geniş
olduğu ve omur cisimlerinin arka kısımlarının yay gibi içeri doğru girinti
yaptığı (scalloping) saptanır.
Yeni yürümeye başlayanlarda görülen geçici torakolomber kifoz T12
ve L1 omur cisimlerinin ön kenarlarının kamalaşmasıyla bazen
kalıcı olabilir. Yürüyen çocukta torakolomber kifozun gerilemesiyle birlikte
lomber lordoz ortaya çıkar. Lomber lordozun artışıyla sakrum giderek daha
yatay bir seyir izler. Bazı hastalarda 30 dereceyi aşmayan, torakolomber
veya lomber bölge yerleşimli skolyoza rastlanır. Eğrilik kısa ve
rotasyonsuzdur. Otuzlu yaşlara doğru servikal ve torakolomber bölgede
dejeneratif artrit gelişebilir. Dejeneratif artrit bulguları daha çok omur
cisimlerinin ön tarafında görülür.
İntramembranöz kemikleşmeyle biçimlenen pelvisin görünümü tipiktir. İlyak
kanatlar kare şeklindedir ve genişlemiş görünürler. Y kıkırdağındaki büyüme
etkilendiğinden asetabulumlar yataydır. Siyatik çentikler normalden ufaktır.
Pelvis girişinin genişliği derinliğinden daha fazla olduğundan pelvis bir
şampanya bardağı görünümündedir.
Kafatasının yan radyografisi surat ortası hipoplazisini gösterir. Büyüyen
beyine yer sağlamak üzere kafatası, özellikle de ön kısmı (alın bölgesi)
genişlemiştir. Kafatası tabanı ufalmıştır. Foramen magnum çapında belirgin
daralma vardır.
Radius başı sıklıkla çıkıktır. Ulna stiloidi uzamıştır. El parmaklarının
proksimal ve orta falanksları, distal falankslara ve metakarplara oranla
daha geniş ve kısadırlar.
Femur başı epifizinde kemikleşme geri kalır. Femur başı epifiz çekirdeği
genellikle 1 yaşından sonra belirir. Trokanter major periosteal kemikleşme
yoluyla büyüdüğünden normaldir, ancak femur boynu kısadır. Bunun sonucu
olarak femur başının en üst noktası ile trokanter majorun en üst noktası
arasındaki mesafe azaldığından, yalancı koksa vara görüntüsü ortaya çıkar.
İleri yaşlarda dahi kalçada dejeneratif artrit gelişmez. Kalçayı etkileyen
kaldıraç kollarının ufak oluşu ve hastanın vücut ağırlığının düşük oluşu
bunda rol oynar.
Tibia fibuladan daha kısadır ve femurdan daha fazla kavislidir.
Foramen magnumun çapı ve omurilik kanalındaki darlık bilgisayarlı tomografi
ile ölçülebilir, ancak MRG zararsız bir tetkik olduğundan ve daha çok
patolojiyi gösterebildiğinden tercih edilir. Kranyoservikal darlık oranı hiç
de düşük olmadığından ve çok ciddi sorunlara yol açabildiğinden
akondroplazik çocuğun, kranyoservikal kavşak bölge başta olmak üzere, tüm
omurilik kanalı en geç 2 yaşına kadar MRG ile incelenmelidir. Bu sayede
mevcut bir foramen magnum darlığı, hidrosefali, omurilik içinde oluşabilecek
kistler (sirengomiyeli), ya da C2 omuru altında yerleşik izole bir darlık
ortaya konabilir. MRG ile ayrıca lomber bölgede omurilik kanalının genişliği
ve disklerin durumu hakkında fikir edinilebilir. MRG omurilik kök basısını
gösterebilen bir incelemedir, ancak
sinir köklerinin çıktığı nöral foraminalardaki darlığın şiddeti klinik
bulgular ile her zaman paralel olmayabilir.
Omurgaya instrumentasyon uygulanacak hastada bu inceleme şarttır.
Akondroplazide L1 omuru seviyesinde omurilik kanalının yaklaşık
ortalama % 40, L5 omuru seviyesinde ise yaklaşık ortalama
% 30 oranında daraldığı bulunmuştur. Kifozun tepe noktasında omuriliğin ne
durumda olduğu MRG ile anlaşılabilir.
Kranyoservikal kavşaktaki basıyı ortaya çıkarmak üzere MR venografi
yapılabilir. Foramen magnum seviyesinde venöz kanın drenajındaki engelleme
klinik şüpheyi onaylar. Aynı şekilde foramen magnum seviyesinde beyin
omurilik sıvısının dinamiklerini ölçmek üzere sine fazlı kontrast MRG’den
yaralanılabilir.
Miyelografi sinir kökü basılarını ve omurilik kanalındaki darlığı
gösterebilir. Aynı şekilde omurilik ile periferik sinirler arasındaki sinir
ileti hızlarının ölçüldüğü SEP’den
de (somatosensory evoked potentials)
yararlanılabilir. Her iki inceleme MRG ile birlikte değerlendirilir
Hidrosefali düşünülen bebekte beyindeki ventriküllere yönelik ultrasonografi
yapılabilir
Akciğerlerde vital kapasiteyi ölçmek için akciğer solunum testleri
yararlıdır. Erkekte vital kapasitenin ortalama % 68, kadında % 72 azaldığı
bulunmuştur.
Uyku apnesi geçiren bebekte sorunun bir üst solunum yolu yetmezliğine mi (tıkayıcı
tip), yoksa kranyoservikal basıya mı (santral) bağlı olduğunu araştırmak
için uyku laboratuvarı olanaklarından yararlanılır.
Ayırıcı Tanı
Klinik ve radyolojik olarak akondroplazi tanısı koymak güç değildir, ancak
bazen yeni doğmuş, ufak tefek bir bebekte cüceliğin ölümcül çeşitlerini (tanatoforik
cücelik, akondrogenez) dışlamak zor olabilir.
Büyük çocukta hipokondrodisplazi, spondiloepifizer displazi, diastrofik
displazi ve mukopolisakkaridozlar ile ayırıcı tanıya gitmek gerekir.
Bu sayfada yer alan bilgilerin tamamı ebeveynleri çocuk ortopedisinin konuları hakkında bilgilendirmek amacıyla verilmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak ebeveynlerin çocuklarındaki rahatsızlıklara tanı koymaları, daha da ileri giderek kendilerini hekim yerine koyarak çocuklarını tedavi etmeye kalkışmaları son derece sakıncalıdır.
Bu sayfada yer alan bilgiler bir hekimin muayene sonucu vereceği kararın yerini asla alamaz.