LARSEN SENDROMU
Yaygın bağ gevşekliği, birden fazla büyük eklemde çıkık, boy kısalığı, ayak
ve omurga deformiteleri ile karakterize bir genetik hastalıktır.
Genel Özellikler
100.000 canlı doğumdan 1’inde görüldüğü bildirilmekteyse de genel kanı
mevcut çıkıklar nedeniyle bu hastalığın farklı adlar altında tedavi gördüğü
ve görülme sıklığının bu nedenle daha fazla olması gerektiği yönündedir.
Cinsiyet dağılımı eşittir.
Nedeni
Klasik Larsen sendromu 3. kromozomda yerleşik (tam yeri
3p14)
ve filamin B adlı proteinin yapımını üstlenen filamin B (FLBN) genindeki
mutasyon sonucu oluşur. Filamin B proteini aktin adlı diğer bir proteine
bağlanır. Aktin ise diğer filamin B molekülleri ve diğer bazı proteinlere
bağlanarak hücrenin sitoplazması içinde ince liflerden (filaman) ibaret bir
ağ oluşturur (sitoskleton). Filamin B molekülleri hücre duvarı ile
sitoskleton arasında haberleşmeyi sağlar. Filamin B molekülleri böylece
sitoskletonu düzenleyerek büyüyen iskelet hücresinin alacağı şeklin
oluşmasına rehberlik eder. Kıkırdak hücresinin duvarında aktif halde bulunan
filamin B molekülleri kıkırdağa esneklik sağlar. Kıkırdak hücresinin
büyümesi, çoğalması ve olgunlaşması üzerine etkili olan filamin B proteini
kıkırdak iskeletin özellikle doğum öncesi dönemdeki gelişimi açısından
önemlidir.
FLBN genindeki mutasyon sonucu oluşan anormal protein kıkırdak hücresinin
çoğalması, olgunlaşması ve kemikleşmesi üzerine olumsuz etkide bulunur.
Klasik Larsen sendromu otozomal dominan olarak geçer. Bu geçiş daha çok
mutasyonlu kromozoma sahip anne ve/veya babadan olur, ancak hastalık çocukta
yeni mutasyon sonucu da oluşabilir. Mutasyona uğramış kromozoma sahip bir
ebeveynin hastalıklı çocuğa sahip olma olasılığı cinsiyetten bağımsız olarak
% 50’dir.
FLBN genindeki mutasyon Larsen sendromu dışında 4 nadir hastalığa daha neden
olur. Bunlar spondilokarpotarsal sendrom, bumerang displazisi,
atelosteogenezis tip I ve tip III’tür. Klasik Larsen sendromunu da
barındıran bu grup otozomal dominan olarak geçiş yapar ve el ve ayak
parmakları ile omurgada anormallikler, büyük eklem çıkıkları ve kendine özgü
yüz görünümü ile karakterizedir.
Otozomal resesif geçiş yapan Larsen sendromu olguları
çok nadirdir ve karbohidrat sülfotransferaz 3
(CHST3)
genindeki mutasyon sonucu ortaya çıkar. CHST3 genindeki mutasyon
ayrıca
humerospinal disostoza ve Omani tip spondiloepifizer
displaziye de neden olur. Bu grupta da klasik Larsen sendromunda gördüğümüz
büyük eklem çıkıkları ve iskelet anomalileri bulunur, ancak radyolojik
bulgular farklıdır.
Ayrıca, Reunion adasında cücelik, aşırı bağ gevşekliği,
birden fazla büyük eklemde çıkık ve Larsen sendromuna özgü yüz görünümü ile
karakterize bir grup Larsen sendromlu hasta bildirilmiştir. Bu hastalarda
otozomal resesif geçiş söz konusudur ve hastalık
B4GALT7 (beta-1,4-galaktosiltransferaz
7)
genindeki mutasyon sonucu oluşur.
Resesif geçiş yapan olguların bir kısmında gonadal
mozaisizim mevcuttur; yani, ebeveynlerden birinin bazı gamet hücreleri
(sperm ya da yumurta)
FLNB
gen mutasyonunu taşırken, diğer gamet hücrelerinde ise normal gen bulunur.
Ebeveynin diğer hücrelerinde mutasyon bulunmaz. Bu nedenle ebeveyn genetik
testte dahi sağlıklı çıkarken, hastalıklı gametle oluşan bir veya birden
fazla çocuğunda Larsen sendromu ortaya çıkar. Ebeveynin gonadal mozaisizim
yoluyla hastalığı çocuğuna geçirme olasılığı hastalıklı gametlerin sağlam
gametlere olan oranına bağlıdır. Böyle bir çocukta otozomal dominan bir
geçiş saptandıysa ebeveynde gonadal mozaisizimden şüphelenilir, ancak o
çocuğa hamile kalmadan önce bu durumu ortaya koyacak bir test mevcut
değildir.
Çok nadiren Larsen sendromu somatik mosaisizm yoluyla
da oluşabilir; yani, doğan çocuğun bazı hücrelerinde mutasyonlu gen, diğer
hücrelerinde ise sağlam gen bulunur.
FLNB
genindeki mutasyonun döllemeden sora gerçekleşmesi bu
duruma yol açar. Sağlıklı hücrelerin hastalıklı hücrelere oranı Larsen
sendromundaki klinik belirtilerin şiddetini belirler. Yine de klinik
belirtiler tüm hücrelerinde mutasyonlu geni taşıyan klasik Larsen sendromlu
hastadakinden daha hafiftir.
Bu sayfada yer alan bilgilerin tamamı ebeveynleri çocuk ortopedisinin konuları hakkında bilgilendirmek amacıyla verilmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak ebeveynlerin çocuklarındaki rahatsızlıklara tanı koymaları, daha da ileri giderek kendilerini hekim yerine koyarak çocuklarını tedavi etmeye kalkışmaları son derece sakıncalıdır.
Bu sayfada yer alan bilgiler bir hekimin muayene sonucu vereceği kararın yerini asla alamaz.