Klinik Görünüm
Larsen sendromuna ait belirti ve bulgular aynı aile bireyleri arasında bile
farklı olabilir. Bazı hastalarda Larsen sendromuna ait neredeyse tüm klinik
belirti ve bulgular mevcutken, bazılarında ise boy kısalığı ve birkaç hafif
belirti dışında bir bulguya rastlanmaz. Hastalığın klasik şeklinde tipik
dismorfik yüz görünümü ve belirgin ortopedik sorunlar sayesinde Larsen
sendromu tanısı erken konur (hatta hemen doğum sonrası).
Dizde hiperekstansiyon deformitesi ve ayakta
rijid
çarpık ayak deformitesi
ilk göze çarpan belirtilerdir. Dizdeki deformite basit hiperekstansiyon
deformitesi ila
dizin tam çıkığı arasında değişir, ancak çoğunlukla ileri
derecede diz çıkığı söz konusudur. Bazen tek başına
patella
çıkığına da
rastlanabilir. Çoğu olguda kalçada
teratolojik çıkık bulunur. Kalça çıkığı
uylukta ileri derecede kısalığa yol açar. Kalça ve dizden sonra en sık çıkık
görülen eklem dirsektir. Olguların yaklaşık % 80’inde dizde ve/veya kalçada,
yaklaşık 2/3’sinde ise dirsekte çıkık bulunur. Dirsek çıkığı 60 ila 90
derecelik ekstansiyon kaybıyla
fleksiyon
kontraktürüne yol açabilir.
Genellikle dirsek önünde (antekübital bölge) perde (pterygium) ile
birliktedir. Dirsekteki çıkık daha çok radius başı çıkığı şeklindedir.
Radius başı çıkığı daha süt çocukluğu döneminde elle hissedilecek kadar
belirgindir. Kalça, diz ve dirsekteki tüm bu çıkıklar doğumda mevcuttur ve
genellikle çift taraflıdır. Omuz ekleminde sublüksasyon (yarı çıkık)
görülebilir. Hatta bu durum Larsen sendromlu çocuktaki tek eklem bulgusu
olabilir. Larsen sendromunun karakteristiği olan yaygın bağ gevşekliği
nedeniyle eklem hareketi çıkığa rağmen kısıtlanmaz. Eklemlerde anormal aşırı
bir hareket açıklığı bulunur. Aşırı eklem gevşekliği büyük eklemlerde çıkık
oluşumuna zemin hazırlar.
Çocukta alın belirgindir. Burun kemeri yassıdır (patognomonik bulgu). Yüzün
orta kısmı düzleşmiştir, dikdörtgen görünümündedir ve ufalmıştır (fasyal
hipoplazi), ancak gözler arasındaki mesafe artmıştır (hipertelorizm).
El parmakları uzun ve silindir şeklindedir. Özellikle baş parmak olmak üzere
parmakların uç kısmındaki distal
falankslar kısa ve geniştir, dikdörtgen
şeklinde görünür (spatula parmak). Tırnaklar kısadır. Baş parmak kökünde (1.
metakarpofalangeal eklem) çıkık olabilir.
Metakarplar kısa olabilir.
Hastada orta derecede bir boy kısalığı söz konusudur. Hastalar genellikle %
70 persantildedir. Kol ve bacaklar kısadır.
Ayakta hemen her zaman çarpık ayak (olguların yaklaşık ¾’ünde) bulunmakla
birlikte bazen ekinovalgus deformitesi de görülebilir.
Yeni doğanda dar göğüs kafesi solunumu sıkıntıya sokar. Çocuk yaş alsa bile
göğüs kafesi, soluk borusu ve bronşlardaki hiperelastisite solunum
yetmezliğine neden olur. Hastada apne nöbetleri (soluksuz kalma) görülebilir.
Hasta sık sık akciğer infeksiyonu geçirir. Benzer şekilde kalpte aort ve
mitral kapaklarındaki hiperelastisite kalp yetmezliğine yol açar.
Olguların yaklaşık % 85’inde omurga sorunlarına rastlanır (skolyoz,
kifoskolyoz). Olguların yaklaşık yarısında görülen
servikal
kifoz, omur arka
elemanlarının (lamina, yan çıkıntılar) yeterince gelişmemesi (omur arka
kemer disrafizmi) ile birlikte omur cisimlerinin sublüksasyonu ya da
füzyonu
sonucu oluşur. Bağ gevşekliği çocukta yürüme gibi motor işlevlerin geri
kalmasına neden olur. Larsen sendromlu çocuk bu nedenle pelte gibi
hipotoniktir ve geç yürür. Bağ esnekliği olan bu çocuklarda çeşitli eklem
çıkıklarının ve ayak deformitesinin tedavisine odaklanırken servikal kifoz
gözden kaçabilir. Yeni yürümeye başlayan hipotonik bir çocukta servikal
kifoz kronik omurilik basısına neden olarak olguların yaklaşık % 15’inde kol
ve bacaklarda ilerleyici kas güçsüzlüğüne yol açar (kronik miyelopati).
Burada önemli olan 4 ila 5 yaş öncesi çocukta omurilik basıya uğradığında
omurilik miyelinizasyonu henüz tamamlanmadığından spastisitenin ortaya
çıkmaması, derin tendon
reflekslerinde artma görülmemesidir. Tam tersine
hastada hipotonus hali görülür. Bu durum nörolojik sorunun fark
edilememesine ve kas güçsüzlüğünün ilerleyerek felç durumuna dönüşmesine yol
açar. Ayrıca, servikal omurilik basısı soluk borusundaki ve bronşlardaki
elastisitenin oluşturduğu solunum güçlüğünü daha da arttırabilir, hatta
ölüme neden olabilir. Bu nedenle yeni yürümeye başlayan her Larsen sendromu
tanısı konmuş çocuğa mutlaka nörolojik muayene yapılmalı ve servikal
fleksion/ekstansiyon radyografileri çekilmelidir.
Bazı olgularda dural ektazi saptanır (omuriliği çevreleyen dura kesesinin
son kısmının balon şeklinde fıtıklaşması ve nöral foraminalarda sinir
uçlarına bası yapması).
Kulak kemikçiklerinin hipoplazisine bağlı ileti tipi işitme kaybı olabilir (olguların
yaklaşık 1/5’inde). İşitme kaybı kulak çınlaması (tinnitus) ile başlar.
Çoğu hastada yarık damak bulunur. Nadiren küçük dil orasında yarık
bulunabilir (bifid uvula). Alt çene üst çeneye göre daha geride olabilir (retrognati).
Hastada zeka etkilenmemiştir.
Yaşam süresi normaldir.
El ve ayak bileğinde fazladan
karp ve
tars kemiklerine rastlanır. Bu
fazladan kemikler bazen eklemdeki diğer kemiklerle kaynaşır (füzyon).
Bu sayfada yer alan bilgilerin tamamı ebeveynleri çocuk ortopedisinin konuları hakkında bilgilendirmek amacıyla verilmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak ebeveynlerin çocuklarındaki rahatsızlıklara tanı koymaları, daha da ileri giderek kendilerini hekim yerine koyarak çocuklarını tedavi etmeye kalkışmaları son derece sakıncalıdır.
Bu sayfada yer alan bilgiler bir hekimin muayene sonucu vereceği kararın yerini asla alamaz.