Tedavi
Tedavide öncelik sırası en ağır komplikasyonu yaratabilecek olan
servikal
kifozdadır. Omurilik basısı mevcut değilse servikal kifoz takibe alınır.
Eğer bası mevcutsa servikal omurgaya
füzyon uygulamak gerekir, ancak 1
yaşından ufak süt çocuğunda bu işlem büyük oranda
psödoartrozla sonuçlanır.
Posterior servikal füzyonun zamanlamasına karar verirken MRG ile elde
edilecek sonuç dikkate alınır. Füzyonun 18 aylıktan sonra yapılması başarı
şansını oldukça arttırır. Bu süre içerisinde çıkıklara veya ayak
deformitesine yönelik bir cerrahi girişim gerekiyorsa servikal bölgenin
stabilizasyonunu beklemeye gerek yoktur, ancak durumun farkında olarak
anestezi sırasında buna yönelik önlem alınması gerekir. Ciddi omur ilik
basısı varsa 18 ayın dolması beklenmeden önden ve arkadan dekompresyonla
füzyon gerçekleştirilir.
Yürüyüşü ileri derecede bozduğu için
diz çıkığı varsa diğer çıkıklardan daha
önce tedavi edilir. Dizde sadece hiperekstansiyon ya da sublüksasyon
mevcutsa pasif germe ile yeterli bir
fleksiyon ve
redüksiyon sağlanabilir (bakınız,
Doğumsal Diz Çıkığı). Dize
90 dereceyi aşan fleksiyon kazandırılana dek haftada bir değişen alçı
uygulanır. Alçılama süreci bittikten sonra hastaya birkaç ay daha dizi 90
derece fleksiyonda tutan atel kullandırtılır. Çift taraflı olguda, ya da
kalça çıkığının eşlik ettiği olguda atel yerine
Pavlik bandajı tercih edilir.
Dört ila altı haftalık manüplasyon ve alçılama sonrası dize kazandırılan
fleksiyon derecesi 90 dereceyi aşmıyorsa
perkütan olarak
kuadriseps kası kesilir
(kuadriseps resessiyonu). Üç aylıktan sonra müracaat ettirilen olguda tedaviye doğrudan
perkütan kuadriseps resessiyonu ile başlanır. Gerek diz hiperekstansiyonunda,
gerekse diz sublüksasyonunda yineleme görülmesi nadir bir durumdur.
Ne var ki olguların çoğunda dizde ileri derecede çıkık söz konusudur. Kuadriseps kontraktürünün ciddi olması ve suprapatellar poşun kapalı oluşu konservatif tedaviden yanıt alınmasını güçleştirir. Doğum sonrası öncelikle manüplasyon ve alçılama denenir. Kuadriseps kontraktürünü yenmek için Botulinum toksin A’dan yararlanılabilir. Lokal anestezi ile kuadrisepsi innerve eden femoral sinirin uyuşturulması da (rejyonel blok) diğer bir seçenektir. Manüplasyona doğum sonrası hemen başlanırsa sonuç almak mümkündür, ancak zaman geçtikçe (> 3 ay) dizi redükte etmek mümkün olmaz. Bağ gevşekliği nedeniyle yalancı redüksiyon elde edilir. Redükte olamayan çıkıkta ve 3 aydan sonra müdahale edilen dizde açık cerrahi girişim gerekir.
Cerrahi girişim için alt yaş sınırı 3 ay olmakla birlikte eşlik eden diğer
anomalilerin varlığına ve seyrine göre zamanlama değişebilir, ancak 2
yaşından sonra stabil bir diz elde etmek pek mümkün olmaz.
Cerrahi girişim sırasında hedef en az 60 derece fleksiyona ulaşmaktır.
Ameliyatta kuadriseps tendonu V-Y tarzında uzatılır (kuadrisepsplasti) ve
kapsülün kontrakte ön kısmı yan bağlara kadar gevşetilir.
Lateral ve medial
hamstringlerin tendonları serbestleştirilerek redüksiyon sonrası arkaya,
normal yerlerine kaymaları sağlanır.
İliotibial band gevşetilerek dizdeki
valgus giderilir. İleri valgus söz konusuysa lateral gevşetme yapılırken diz
medialinde yer alan yumuşak dokular güçlendirilir (medial kapsül büzülür ve
vastus medialis kası
distale ve
laterale ilerletilir). Ameliyat sonrası 3
ila 4 aylığına diz fleksiyonda alçı uygulanır. Daha sonra yoğun
fizyoterapiyle dizde tam
ekstansiyon hedeflenir.
Bağ gevşekliği nedeniyle
redüksiyon sonrası dizde instabilitenin (sublüksasyon) ve valgus
deformitesinin gelişmesi sıktır. Ön çapraz bağın (ÖÇB) yetersizliği burada
en büyük etken olarak gözükmektedir. Bu nedenle diz açık redüksiyonu
sırasında ön çapraz bağın bulunmadığı ya da çok gevşek bir bant şeklinde
olduğu görülürse iliotibial band diz içine nakledilmek suretiyle ÖÇB
rekonstrükte edilir ve posteromedial köşe gerdirilir (imbrikasyon)
Çift taraflı olguda
yineleme olasılığı daha fazladır.
Kuadriseps tendonu fazla
uzatıldığında diz ekstansiyon gücünde azalma olur. Ayrıca, kuadriseps
kasında gelişen fibrozis diz fleksiyonunu kısıtlayabilir. Çapraz bağ
yetmezliği varsa veya redüksiyonu sağlamak için eklemde geniş gevşetme
yapıldıysa dizde valgus deformitesi oluşabilir ve hasta dizliğe bağımlı hale
gelebilir. Bu sorunlarla karşılaşmamak için kuadrisepsplasti yerine
femurdan
kısaltma yapmak diğer bir seçenektir. Femur kısaltmasındaki amaç kuadriseps
kasına fazla dokunmadan kuadriseps mekanizmasının boyunun avantajını
kullanmaktır. Femur kısaltması diz kapağının laterale çıkığını düzeltecek
yumuşak doku düzeltmeleriyle kombine edilir.
Diz instabilitesine erken
yaşta müdahale edilse dahi dizde geç valgus deformitesi gelişebilir. Bu
nedenle dize cerrahi uygulanırken anterolateral instabilitenin de
düzeltilmesinin önemi vardır. İliotibial bant transferi ve posteromedial
gerdirme (imbrikasyon)
tibia
proksimal büyüme plağında büyüme kusuru
yaratırsa da bu ihmal edilebilecek düzeyde gerçekleşir. Açısal deformiteyi
düzeltmek için 2 yaşından büyük çocukta
osteotomiye baş vurulur.
Aynı tarafta kalça ve ayak
sorunları olan olguda tedavi önceliği dizde, sonra da kalçadadır.
Teratolojik olmasına rağmen yeni doğan dönemindeki
kalça çıkığı Pavlik bandajı ile tedavi edilebilir. Eğer aynı tarafta diz
çıkığı da söz konusuysa önce dizdeki fleksiyonun en az 60 dereceye kadar
gelmesine gayret edilmelidir. Aksi halde Pavlik bandajını uygulamak mümkün
olmaz. 6 ay gecikmeyle baş vuran hastada önce kapalı redüksiyon ve alçılama
denenmeli, eğer redüksiyon başarılamadıysa aynı seansta açık redüksiyona
geçilmelidir. Eklem kapsülünün aşırı esnek olması nedeniyle kalçanın açık
redüksiyonunda anterior girişimin tercih edilerek mutlaka kapsüloplasti
yapılması önerilirse de gelişimsel kalça displazisindeki anterior ve medial
girişim endikasyonları Larsen sendromlu çocuk için de aynen geçerlidir (bakınız,
Gelişimsel Kalça Displazisi).
Eğer aynı tarafta diz çıkığı var ve diz çıkığına müdahale sırasında femurdan
kısaltma yapılacaksa aynı seansta kalça çıkığına da müdahale etmek uygun
olur. Femurdaki kısalma hem diz hem de kalça için gerginliği azaltan olumlu
bir etki yapacaktır.
Larsen sendromunda teratolojik kalça çıkığına yol açan unsur eklem
kapsülündeki aşırı esneklik olduğundan kapalı ya da açık redüksiyon
genellikle yeterli olur. İhmal edilmiş olguda
femur başının basısıyla
asetabulumda sekonder
displazi gelişebilir. Açık redüksiyon yapılmış
olmasına rağmen asetabulumun eksik gelişimi Larsen sendromuna gelişimsel
kalça displazisinin eşlik ettiğini düşündürtmelidir. Her iki durumda da açık
redüksiyon Salter ya da
Pemberton osteotomilerinden biriyle kombine edilir.
Geç gelen olguda (> 6 yaş) kalça çıkığı her iki tarafta da mevcutsa bu
şekilde bırakmanın bir sakınca yaratmadığı, çünkü
lomber
lordozda artış
görülmeden her iki kalçanın da yeterince hareketli olduğu belirtilmektedir.
Ayak deformitesinin önceliği diz ve kalça çıkıklarından sonra gelir, ancak
yeni doğanda hem diz hem de kalça çıkığının tedavisi sırasında çarpık ayağın
konservatif tedavisini bekletmenin anlamı yoktur.
Çarpık ayak için uygulanan
Ponseti alçısı Pavlik bandajına ya da
pelvipedal alçıya dahil edilebilir.
Çarpık ayak deformitesinin rijid olduğuna aldanmamak gerekir, çünkü hastanın
yürümeye başlayıp ayağına yük vermesiyle ayakta bir yumuşama
gerçekleşmektedir. Bu nedenle 1 yaşın altındaki çocukta çarpık ayağın
tedavisinde alçılama ve aşilotomi ile yetinilmeli, yeterince iyi bir sonuç
alınmasa dahi geniş cerrahi işlem için acele edilmemelidir. Aksi halde
çarpık ayağın tedavisi ters deformite (pes valgus, hiperpronasyonda ayak)
ile sonuçlanabilir.
Larsen sendromunda çarpık ayağın tedavisi çoğunlukla 1 yaşından sonra
yapılacak cerrahi girişimle tamamlanırken ekinovalgusta tedavi çoğunlukla
gerekmeyebilir. İleri olguda
Aşil tendonu erken dönemde yapılacak aşilotomi
ile uzatılmalı ve topuktaki valgus derecesi düşürülmelidir. Ayak ileri
derecede deforme görünmesine karşın hasta fazla bir yakınmada bulunmaz.
Semptomatik ayakta 4 yaşından sonra
subtalar artrodez yapılabilir.
Dirsekte yeterli eklem hareket açıklığı bulunduğundan radius başı çıkığı
nadiren semptomatik hale gelir. Semptomatik olguda ya da dirsekteki
çıkıntıdan görüntü olarak rahatsız olan hastada radius başı
eksizyonu
yapılır. Hastada dirsek çıkığı mevcutsa dirsekte belirgin kontraktür
mevcuttur ve distal
humerus ileri derecede
hipoplaziktir. Olguların çoğunda
(2/3’ü)
radioulnar sinostoz da bulunur. Bu nedenlerden dolayı düzgün bir
dirsek eklemi oluşturmak mümkün olamayacağından çoğunlukla deformite olduğu
gibi kabul edilir.
Larsen sendromunda skolyozun tedavisine korse ile başlanabilir, ancak göğüs
kafesinin ve kostokondral eklemlerdeki esneklik nedeniyle korseye ait pedler
göğüs kafesinde deformasyona yol açabilir. Bu nedenle korse kullanımı
sırasında dikkatli olunmalıdır. Servikal kifoz varsa torakal lordoza yol
açar ve skolyozun ilerlemesine neden olur. Torakal lordoz varsa korse
kullanımı kontrendikedir. Aslında ergenlik döneminden önce başlayan
eğriliklerin hepsi hızla ilerler.
Skolyoz olgularının yarısında cerrahi stabilizasyon gerekir, ancak cerrahi
sınır normal idyopatik skolyoz olgularından farklıdır. Örneğin,
torakal
eğrilik ancak 60 dereceye ulaşırsa cerrahi endikasyon konur. Krankşaft
fenomenine yol açmamak için anterior ve posterior
füzyon birlikte
yapılmalıdır.
Servikal omurlarda spondilolistezis ve lordoz
artışı da (hiperlordoz) görülebilir.
Spondilolistezis omur arka elemanlarında hipoplazi ve
pars artikülariste
kusur sonucu oluşur. Servikal bölgenin daha çok C6 ila T1 arasındaki
kısmında görülür. Boyun ağrısına yol açabilir. Semptomatik spondilolistezis
tedavisi cerrahidir (füzyon). Hiperlordoz ise tedavi gerektirmez. Çok
nadiren omur ilik basısı yaparsa cerrahi girişimle füzyon yapılır.
Bu sayfada yer alan bilgilerin tamamı ebeveynleri çocuk ortopedisinin konuları hakkında bilgilendirmek amacıyla verilmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak ebeveynlerin çocuklarındaki rahatsızlıklara tanı koymaları, daha da ileri giderek kendilerini hekim yerine koyarak çocuklarını tedavi etmeye kalkışmaları son derece sakıncalıdır.
Bu sayfada yer alan bilgiler bir hekimin muayene sonucu vereceği kararın yerini asla alamaz.
deformitesi ila dizin tam çıkığı arasında değişir