Klinik Görünüm
	Klinik bulguların ortaya çıkışı mevcut 
	anomalilerin ağırlığı ile doğru orantılıdır. Bu nedenle KFS'lu hastalar 
	hemen her yaşta başvurur. Yaygın
	
	füzyonu bulunanlar kozmetik deformite 
	nedeniyle başvururken, çok daha sınırlı füzyonu bulunanlar ise eşlik eden 
	daha ağır sorunlar nedeniyle bebeklik veya erken çocukluk döneminde müracaat 
	ederler. Genelde kafa ile omurganın birleştiği bölge olan
	oksipitoservikal 
	kavşağa yakın olan 
	segmentasyon eksikliği olguları daha 
	erkenden başvurur. Boynun alt bölümünde segmentasyon kusuru olan olgular ise
	dejeneratif 
	artrit veya komşuluğundaki seviyelerde instabilite bulguları 
	geliştiğinde başvururlar ve bu da yirmili yaşlardan sonrasına rastlar.
	Boyun kısadır ve bunun göstergesi olarak ensede 
	saç seviyesi normalden daha aşağıda yer alır, ancak bu bulgular az da olsa 
	bir kısım olguda görülmeyebilir. Boyunda eğrilik göze çarpabilir ve başın 
	bir taraf omuzuna doğru yatık, çenenin ise karşı taraf omuzuna doğru dönük 
	olduğu görülür (tortikollis). 
	Yenidoğanda tortikollisin eşlik etmesi erken tanıyı kolaylaştırır. 
	Tortikollis 
	sternokleidomastoid kasındaki
	kontraktüre, 
	ya da C1-C2 seviyesindeki
	odontoid 
	anomalisine bağlı olabildiği gibi, daha çok boynun C2’nin 
	altında kalan kısmında (subaksiyal bölge) veya boyun ile sırt arasındaki 
	geçiş bölgesinde (servikotorakal) 
	yer alan omur cisim veya arka elemanlarındaki asimetrik segmentasyon 
	kusuruna (hemivertebra,
	unsegmented bar) bağlıdır. 
	Nitelikli boyun radyografisi ile bu durumun
	musküler 
	tip tortikollisten ayırımının yapılması önemlidir. Olguların 
	yaklaşık % 20’si ila % 50’sinde görülen tortikollis genellikle yüzde 
	asimetri ile birliktedir. Tortikollis başlangıçta görülmezken ileriki 
	yaşlarda da gelişebilir.
	Normalde boyundaki sağa sola dönme hareket 
	kapasitesi (rotasyon) boyundaki tüm seviyelere eşit olarak dağılırken, 
	boynun öne ve arkaya eğilme hareket kapasitesinin (fleksiyon-ekstansiyon) 
	yaklaşık yarısı kafatası ile C1 omuru arasında gerçekleşir ve 
	kalan yarısı da aşağıya indikçe azalan miktarda boynun diğer seviyeleri 
	arasında paylaşılır. KFS’nda bu seviye tutulmadığından, yaygın segmentasyon 
	kusuru hariç, boynun öne ve arkaya eğilme hareketi etkilenmez, ancak boynun 
	özellikle rotasyon ve yanlara eğme (lateral fleksiyon) hareketleri 
	kısıtlanır. KFS’nda en sabit bulgu budur ve olguların yaklaşık % 50 ila % 
	75’inde bulunur. Kusurlu bölgeye katılan omur sayısı 3’ten azsa veya 
	bölünmemiş omurlar alt servikal bölüm ile sınırlıysa, bu hareketlerde de 
	fazla bir kısıtlanma olmayacağından, tanı çoğunlukla başka bir nedenle 
	çekilen radyografide rastlantısal olarak konur. Diğer tarafdan yaygın füzyon 
	kitlesi ortasında tek bir hareketli seviyeye sahip olmasına karşın 
	fleksiyon-ekstansiyon hareketinin tam olduğunu bildiren olgu yayınları da 
	vardır. Sternokleidomastoid kasında belirgin gerginlik olmadan tortikollis 
	görünümü ve boyun hareketlerinde kısıtlılık şüphe uyandırmalı ve boyun 
	radyolojik olarak incelenmelidir.
	
	Skolyoz en sık rastlanan iskelet sistemi 
	anomalisidir (yaklaşık % 60). Genellikle doğumsal tip skolyoza rastlanır. 
	Eğriliği oluşturan 
	servikal veya servikotorakal bölgedeki 
	segmentasyon kusurları ile hemivertebradır. Tek taraflı
	unsegmented bar da sıklıkla skolyoza neden olan 
	diğer bir durumdur. Doğumsal skolyoz ve
	
	kifozlu her 4 ila 6 çocuktan 1’inde 
	servikal bölgede segmentasyon kusuru bulunduğunu unutmamak gerekir. 
	Ayrıca 
	vertebra anomalisine bağlı olarak oluşan doğumsal skolyoz 
	eğrisinin altında, normal görünümlü omurlardan ibaret, oldukça ilerleme 
	özelliği gösteren, telafi edici ikinci bir eğrilik de çoğunlukla vardır.
	
	
	Sprengel deformitesine rastlanması nadir 
	bir durum değildir (yaklaşık % 20 ila % 30), çünkü C3-C4 
	seviyesindeki mezenkimal dokulardan gelişen
	skapulaya 
	ait bu anomali ile KFS’nun oluşumu
	
	fetal hayatın aynı dönemine rastlar. Tek, 
	ya da çift taraflı olan Sprengel deformitesi boynun daha da kısa görünmesine 
	neden olur ve omuz hareketlerini kısıtlar. Sprengel deformitesinde rastlanan 
	omovertebral kemik boyun bölgedesindeki segmentasyon kusurunun sonucu ve 
	kanıtıdır.
	Olguların 3’te 1’inde kaburga anomalilerine 
	rastlanır. En sık kaburga yokluğu ile karşılaşılır. Kaburgalar arasında 
	doğumsal 
	sinostaza da rastlanabilir. Normal sayıdaki kaburgalara ek olarak 
	en alttaki servikal omurun (C7)
	transvers 
	çıkıntısı ile eklemleşen, tam gelişmemiş bir kaburganın (boyun 
	kaburgası, servikal kot) görülmesi de nadir değildir (yaklaşık % 12 ila % 
	15).
	İleri olguda ensede, çoğu kez her iki tarafta 
	yele şeklinde, mastoid çıkıntıdan akromiyona uzanan, cilt ve
	fasyadan 
	ibaret, perde görünümü (pterygium colli) bulunur. Bu oluşuma bazen
	trapez 
	kası da katılarak boynun daha kısa ve geniş görünmesine neden 
	olur. Ensede yele görünümü olan hastalarda, nadir de olsa, bazı eklemlerde 
	de perde (örneğin, 
	sindaktili) 
	görünümüne rastlanabilir. Yele görünümü tek taraflı olduğu zaman 
	tortikollise neden oluyormuş gibi görünür.
	Fetusta gerçekleşen hasarın zamanlamasına bağlı 
	olarak global etkiyle diğer sistem anomalileri de görülebilir. Hatta KFS’nda 
	servikal lezyonlar çoğunlukla asgari düzeyde dikkat çekerken, diğer sistem 
	anomalileri klinik tabloda daha ön plana çıkar. KFS’lu çocuklarda eşlik eden 
	anomalilerin başını genitoüriner sistem anomalileri çeker (yaklaşık % 25 ila 
	% 35). Doğumsal kalp hastalıkları (yaklaşık % 15 ila % 30), sağırlık (yaklaşık 
	% 15 ila % 35) ve sinkinezi (yaklaşık % 15 ila % 20) KFS’nda sık rastlanan 
	diğer anomalilerdir.
	Üriner sistem anomalilerine sıklıkla 
	rastlandığından tüm olgulardan tarama şeklinde böbrek ultrasonografisi 
	istenmelidir. Tek taraflı böbrek yokluğu (en sık rastlanan böbrek anomalisi), 
	hidronefroz ve at nalı böbrek gibi ciddi, majör böbrek anomalilerinin yanı 
	sıra, çift üreter, renal ektopi ve çift taraflı tübüler ektazi gibi minör 
	böbrek anomalilerine de rastlanabilir. Üriner sistem anomalilerinin çoğu 
	belirti vermez, ancak ultrasonografide yapısal bir bozukluk saptandığı zaman 
	İVP'ye başvurulması, örneğin üreteral vesiküler reflu durumunun erkenden 
	fark edilmesini sağlayarak anormal, ya da tek olan böbreğin yitirilmesini 
	önler. Bu hastaların bir kısmında böbrek iltihabı (piyelonefrit) gelişmesi 
	sonucu böbrek nakli zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
	KFS’na eşlik eden kardiyovasküler sistem 
	anomalileri arasında kalp karıncıklarını ayıran duvarda doğuştan delik 
	olması (ventriküler 
	septal defekt) en sık rastlanılanıdır.
	KFS’nda sıklıkla karşılaşılan sağırlık 
	nedeniyle çocuğun konuşması geç kalır (yaklaşık % 15 ila % 35). Çoğunlukla 
	iç kulak anomalisine bağlı sensorinöral tip işitme kaybı söz konusudur. 
	Olguların en az 3’te 1’inde ise kulak kemikçiklerine ait kondüktif tip 
	işitme kaybı vardır. Ayrıca karma tipler de olabilir. KFS’lu hastada 
	odyometri yaptırılması önemlidir, çünkü sağırlığın erkenden tanınması 
	meşguliyet tedavisiyle hastanın yeteneklerinin geliştirilmesini ve 
	konuşmanın öğretilmesini mümkün kılar.
	Tek elin veya kolun yaptığı hareketi diğer 
	tarafın istem dışı olarak, adeta aynadaki görüntü gibi, aynı anda ve aynen 
	tekrarlaması olan sinkinezi KFS’lu hastalarda oldukça sık görülür. Sinkinezi 
	her zaman anormal bir bulgu değildir, çünkü ailesel özelliği bulunan bu 
	duruma okul öncesi çocuklarda oldukça sık karşılaşılır, ancak zamanla 
	geriler. KFS’lu hastada sinkinezi ileri boyuttaysa ve kalıcı özellik 
	taşıyorsa günlük aktiviteleri ileri derecede kısıtlar, çünkü örneğin, tek el 
	sabit tutulduğunda diğer elin aktif hareketi mümkün olmaz. Diğer taraftan 
	klinik olarak normal olan KFS’lu çocuklarda elektromiyografik olarak 
	gösterilmiştir ki, bu ikiz hareketler, bu kişilerin ilerde el becerisi 
	bakımından yetersiz olmalarına neden olmaktadır.
	Bölünmemiş segmentlerde hareketin olmayışı 
	komşu seviyelerde hareketin artışıyla telafi edilir, ancak bu seviyelerde 
	artan yüklenme zamanla ağrıya neden olur. Hafif ve ilerleyici olmayan bir 
	deformitesi olan çocuk yıllarca yakınmasız kaldıktan sonra ergenlik çağına 
	ulaştığında (genellikle 13 yaşından sonra) aşırı hareketli (hipermobil) bu 
	seviyelerin sayesinde ense ağrısından yakınmaya başlar. C1-C2 
	seviyesinde segmentasyon kusuru bulunan olgular sıklıkla çocukluk yaşında 
	başvururlar ve esas yakınma ense ağrısıdır. Aşırı hareketlilik sonucu ortaya 
	çıkan instabilite sinir kökü basısına yol açar. Kollara yayılan ağrı ve 
	güçsüzlük (parezi) yavaşça geliştiği gibi, aniden de ortaya çıkabilir. 
	Kollarda görülen bu kök basısı bulgularının haricinde, instabilite 
	ilerleyici olduğu takdirde, omurilik basısına ait bulgular da ortaya çıkar (spastisite, 
	reflekslerde artış, kas gücünde azalma, tam felç vb.). Bu ya kendiliğinden 
	gelişir, ya da ufak bir travma sonucu başlar. Olguların yaklaşık 5’te 1’inde 
	nörolojik belirtilerin geliştiği, bunların yaklaşık % 20'sinde nörolojik 
	bulguların ilk beş yıl içinde, yaklaşık % 65'inde ise 30 yaşından önce 
	ortaya çıktığı bildirilmektedir.
	Hipermobilite 
	dejeneratif artrit gelişimini hızlandırır. Oluşan
	ostefitler 
	sinir köklerinin çıktığı nöral foraminaları daraltarak sinir kökü basısına 
	ve omurilik kanalında darlığa (edinsel veya dejeneratif
	spinal stenoz) 
	yol açarak omurilik basısına neden olur. Servikal bölgeye yansıyan, normalde 
	ufak sayılabilecek bir travma artık ciddi sonuçlar doğurabilir. Nörolojik 
	bulgusu olsun olmasın, genel anestezi alacak KFS’lu hastada bu özellik hiç 
	unutulmamalıdır.
	Omurilik kanalındaki darlığın önde veya arkada 
	oluşuna göre, ya da bulunduğu seviyeye göre ense, boyun, ya da kollarda 
	motor ve duyu kusurları ile refleks değişiklikleri ortaya çıkar. Eğer 
	beyincik bası altındaysa, ya da
	
	Arnold-Chiari malformasyonu varsa denge 
	bozukluğu, baş dönmesi ve nistagmus gibi nörolojik bulgular gelişir. Beyin 
	sapında kafa çiftleri bası altındaysa yutma güçlüğü, konuşmada bozulma gibi 
	belirtiler ortaya çıkar. Eğer 
	odontoid çıkıntı
	baziler 
	impresyona neden olmuşsa beyin-omurilik sıvısının engellenmesi 
	sonucu 
	hidrosefali ve buna bağlı belirtiler (net görememe, baş ağrısı 
	vb.) görülebilir. Nadir de olsa vertebral arterlerdeki blokaj sonucu
	iskemiye 
	bağlı bayılma, sara nöbeti ve denge bozukluğu ortaya çıkabilir.
	KFS’lu olguların ne kadarında nörolojik 
	yakınmalar geliştiği ve bunların akıbeti tartışmalıdır, çünkü yayınlanan 
	sıklık oranları nörolojik bulguların gelişebileceği ciddilikteki olgulara 
	aittir. Genelde kabul gören, KFS’lu olguların çoğunluğunun sinir sistemine 
	ait bulgular açısından yakınmasız olduğudur.
	Semptomatik 
	olguların hangisinde olayın sınırlı kalacağını, hangisinde ciddi boyutlara 
	ulaşacağını kestirmek oldukça zordur. Ancak bu hastalarda omurilik basısı 
	açısından yüksek risk oluşturan birkaç durum belirtilmiş ve genel kabul 
	görmüştür. Bunlardan en sık bildirileni C2
	kaudalinde 
	bir veya daha fazla seviyede segmentasyon kusurunun bulunduğu (en sık C2-C3 
	), ayrıca oksipitoservikal kavşakta sıklıkla oksipitalizasyon (oksiput 
	ile C1’in kaynaşması, örneğin doğumsal füzyon) veya baziler impresyon gibi 
	bir anomalinin bulunduğu olgulardır. Burada hareket C1-C2 
	aralığında yoğunlaşacağından, odontoid zamanla hipermobil hale gelir ve
	foramen 
	magnum ile omurilik kanalının zaman zaman ileri derecede 
	daralmasına yol açarak kol ile bacaklarda felç (kuadripleji) ve üst 
	ekstremitede işlev bozukluğuna, hatta ani ölüme kadar varabilen bası 
	bulgularına neden olabilir. Bu tip olgulara ayrıca Arnold-Chiari 
	malformasyonu, sirengobulbi veya
	
	sirengomiyeli eşlik ederek riski daha da 
	arttırır.
	Oksipitoservikal kavşak anomalisi bulunmadan 
	tek başına C2 -C3 füzyonu da yeterince risk taşır. 
	Daha kaudaldeki segmentasyon kusurlarının, en azından omurilik basısı 
	oluşturma açısından, fazla riskli olmadıkları belirtilmektedir. Bu alt 
	servikal segmentasyon kusurlarında dejeneratif artrite bağlı bulgular ön 
	plandadır.
	Servikal bölgede yekpare füzyon kitlesinin 
	ortasında tek bir hareketli seviyenin bulunması yüksek risk taşıyan diğer 
	bir durumdur, çünkü füzyon kütlesinin uzunluğu arttıkça hipermobil segmente 
	yansıyan kaldıraç kolu da artmaktadır.
	Diğer riskli bir durum da bir veya daha fazla 
	seviyede segmentasyon kusurunun omurilik kanalında darlığa neden olduğu 
	olgulardır. Ufak bir travma sonrası 
	kuadripleji geliştiği bildirilen bu tip 
	olgularda darlık füzyon kitlesi seviyesinde, daha kraniyalinde, ya da daha 
	kaudalinde olabilir.
	KFS’na çok çeşitli anomali eşlik etmekte ve 
	bazen hepsi birer yayına konu olmaktadır. KGS’lu hastada saptanan, görülme 
	sıklığı düşük olan bu patolojilerin bir kısmı rastlantısal olarak ortaya 
	çıkar. Kolda 
	humerus ve
	radiusa 
	ait kusurlar (hamileliğin 4. ila 5. haftasında oluşur), damak yarığı, 
	kafatası ve yüzü ilgilendiren anomaliler, kranyosinostoz ve kulak anomalisi 
	bunlar arasındadır.
	
Bu sayfada yer alan bilgilerin tamamı ebeveynleri çocuk ortopedisinin konuları hakkında bilgilendirmek amacıyla verilmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak ebeveynlerin çocuklarındaki rahatsızlıklara tanı koymaları, daha da ileri giderek kendilerini hekim yerine koyarak çocuklarını tedavi etmeye kalkışmaları son derece sakıncalıdır.
Bu sayfada yer alan bilgiler bir hekimin muayene sonucu vereceği kararın yerini asla alamaz.
