Tedavi
	
	AHO’te tedavi çocuk infeksiyon hastalıkları uzmanı, 
	çocuk hastalıkları uzmanı ve ortopedi uzmanının birlikte uyum içinde 
	çalışmasını gerektirir. Zaman geçirilmeden hastaneye yatırılan hastaya 
	uygulanacak antibiyotik tedavisi çocuk infeksiyon hastalıkları uzmanının 
	yönlendirmesiyle çocuk hastalıkları uzmanının kontrolü altında uygulanır
	
	AHO’te cerrahinin yeri olmadığını ileri sürenler olduğu gibi tüm olgulara 
	cerrahi girişim uygulanmasını önerenler de vardır, ancak bu görüşler 
	hatalıdır. AHO’in tedavisini çocuğun yaşı, hekime başvuruya kadar geçen 
	zaman, bağışıklığı etkileyen ek hastalığın varlığı ve kemik harabiyetinin 
	derecesi gibi parametreler ışığında düzenlemekte yarar vardır, çünkü 
	biliyoruz ki 1 yaşından ufak çocukta, 48 saatten fazla bir gecikme ile gelen 
	hastada, bağışıklık sisteminin etkilendiği hastalıklarda ve hızla ilerleyip 
	geniş kemik nekrozu yapan olguda tek başına antibiyotik tedavisi ile sonuç 
	almak mümkün değildir. Diğer taraftan, sayılan tüm bu olumsuzlukları tersine 
	çevirdiğimizde cerrahi girişime nadiren gerek duyulduğunu da biliyoruz.
	
	AHO’te tedaviyi üç farklı grupta ele almak daha doğru olur: 1 yaşından büyük, 
	ancak ilk 48 saat içinde başvuranlar, 1 yaşından büyük, ancak gecikmeyle (> 
	2 gün) başvuranlar ve 1 yaşından küçük çocuklar.
	
	Eğer hasta 1 yaşından büyük bir çocuksa ve tanı ilk 48 saat içinde 
	konabilmişse düzgün bir antibiyotik tedavisi uygulanması koşuluyla çoğu 
	olguda cerrahi girişime gerek kalmaz. Henüz kemik hasarı asgari düzeydedir 
	ve subperiosteal apse oluşumu görülmez, ancak yine de infekte bölgeden
	aspirasyonla örnek alınması denenmelidir (özellikle toplumda MDSA görülme 
	sıklığı yüksekse). Kan kültürü ile mikroorganizmayı saptayabilmek düşük bir 
	olasılık olduğundan kemiğin infekte olduğu düşünülen kısmından alınan 
	infekte materyalden mikroorganizmayı üretmek ve bu mikroorganizmanın 
	dirençli ya da duyarlı olduğu antibiyotikleri bilmek tedaviye çok şey 
	kazandırır (örneğin, patojen MDSA ise). Diğer taraftan
	korteksin delinmesi 
	ile kemik iliğinde infekte odak ve çevresinde oluşan ödeme bağlı kemik içi 
	basınç düşürülmüş olur. İnfeksiyon
	Volkmann ya da
	Havers kanallarıyla
	metafiz dışına taşınabildiği gibi oluşturduğu kemik içi basınçla kemik 
	dokusunu besleyen damarların kapanmasına yol açar. Böylece infeksiyon kemik 
	hasarına yol açarak da yayılır.
	
	Aspirasyon lokal anestezi ile ya da
	sedasyon uygulayarak yapılır. Kalın uçlu 
	iğne önce subperiosteal mesafeye sokulur ve buradan materyal alınmaya 
	çalışılır. Eğer periost altında henüz infekte sıvı toplanmamışsa iğne lokal 
	olarak yumuşamış korteksten metafize, infeksiyon odağına doğru sokulur ve
	püy ile karışık kan aspire edilir.
	
	Aspirasyon sırasında alınan örneklerde 
	mikroorganizmanın saptanması ve hassas olduğu antibiyotiğin anlaşılması her 
	olguda mümkün olmayabilir. Kültür antibiyogramın yanı sıra alınan örnekte 
	histolojik incelemenin yapılması infeksiyon tanısını oldukça güçlendirir
	
	AHO tanısı konan hastanın tedavisine kültür sonucu 
	gelene kadar damar içinden (parenteral) ampirik antibiyotik tedavisiyle 
	başlanır; yani, en sık rastlanılan mikroorganizma olan 
	Staphilococcus aureus 
	hedeflenerek geniş spektrumlu bir antibiyotik tedavisi yüksek dozda 
	uygulanır. Hastanın yaşadığı toplumda AHO olgularının çok büyük bir kısmında 
	(> % 90) patojen MHSA ise ampirik tedaviye kemik dokusuna mükemmel şekilde 
	nüfuz etmesi ve yüksek dozlarda dahi yan etkilerinin kontrol edilebilir 
	oluşu nedeniyle beta-laktam antibiyotiklerle başlanır. Bu grupta 1. kuşak 
	sefalosporinler (örneğin, sefazolin) en çok tercih edilen antibiyotiklerdir. 
	Benzer şekilde nafsillin, flukloksasillin, oksasillin gibi antistafilokoksik 
	etkili beta-laktamlar da kullanılabilir. Sefazolinin tercih ediliş nedeni 4 
	yaşından ufak çocuklarda artan sıklıkta görülen 
	Kingella kingaenın
	antistafilokoksik etkili penisilinlere 1. kuşak 
	sefalosporinler kadar duyarlı olmayışındandır. 
	Kingella kingae ayrıca 
	vankomisin ve klindamisin tedavisine de yanıt vermez
	
	Hastanın yaşadığı toplumda geçirilmiş AHO’lerde patojen olarak MDSA görülme 
	sıklığı % 15’ten fazlaysa, ya da hasta daha önce MDSA’a bağlı başka bir 
	infeksiyon geçirmişse tercih edilen antibiyotik kemik dokusunda yüksek 
	yoğunluğa ulaşabilen vankosindir. Böbrekler için toksik olabilen 
	vankomisinin yerine oral şekli de mevcut olan klindamisin tercih edilebilir, 
	ancak toplumda klindamisine karşı direncin % 15’den az olması gerekir. 
	Vücutta yaygın MDSA infeksiyonu söz konusuysa, ya da merkezi sinir sistemi 
	bulguları da varsa klindamisin pek etkili olamayacaktır.
	
	Hem metisiline hem de klindamisine direncin yüksek olduğu toplumlarda AHO’te 
	uygulanacak ampirik parenteral antibiyotik tedavisi hakkında genel bir fikir 
	birliği yoktur, ancak maliyeti ve toksitesi yüksek olan linezolid, daptomisin 
	ve seftarolin gibi yeni antibiyotiklerle sürdürülen çalışmalar umut 
	vericidir.
	
	Eğer hastada orak hücreli anemi mevcutsa, hasta kısa zaman önce 
	
	
	Haemophilus influenzaeya 
	
	
	
	bağlı bir infeksiyon geçirmişse, AHO gastrointestinal 
	sistem (NTS) 
	veya solunum yolu (Haemophilus influenzae) 
	bulgularını takiben ortaya çıkmışsa ampirik parenteral antibiyotik 
	tedavisinde 3. kuşak sefalosporinlerden birine (sefotaksim, florokinolon 
	vb.) yer verilmelidir.
	
	Mikroorganizma izole edilip hangi antibiyotiğe duyarlı olduğu anlaşıldıktan 
	sonra tedaviye o duyarlı antibiyotikle devam edilir. Antibiyotik tedavisinin 
	tek başına yeterli olup olmadığı hastanın klinik belirtilerinin (sistemik 
	ateş, lokal ağrı vb.) gerilemesi, kan kültürünün negatif çıkması ve 
	laboratuvar incelemesinde CRP’nin düşmeye başlamasıyla anlaşılır. CRP’nin 
	yarılanma ömrü 19 saattir ve infeksiyonla mücadelede başarı kazanılmışsa 7 
	ila 10 gün içerisinde normal değere iner. Bu özelliği nedeniyle infeksiyonun 
	izlenmesinde değerli bir belirteç özelliği taşır. Eritrosit sedimentasyon 
	hızı ise çok daha geç düşmeye başlar (> 3 hafta). 
	
	Eğer etken MHSA ise eskiden olduğu gibi etkili antibiyotiğin uzun süreyle 
	damardan (IV; intravenöz) verilmesine gerek yoktur. MHSA infeksiyonunda uzun 
	süreli (> 2 hafta) ile kısa süreli (< 1 hafta) IV antibiyotik tedavisi 
	arasında başarı açısından bir fark yoktur. Üstelik damara yerleştirilen 
	katetere bağlı komplikasyonlar oldukça fazladır (kateterin tıkanması, 
	damardan çıkması, katetere bağlı sekonder infeksiyon vb.). 5 ila 7 günlük 
	damardan antibiyotik tedavisi sonrası hastada klinik belirtilerin (sistemik 
	ateş, lokal ağrı vb.) ortadan kalkması, kan kültürünün negatif çıkması ve 
	laboratuvar incelemesinde CRP’nin 
	
	< 3 mg/dL seviyesine inmesiyle antibiyotik tedavisine ağızdan alınan 
	formuyla devam edilir. Yüksek dozda klindamisin ya da 1. kuşak sefalosporin 
	şeklindeki oral antibiyotik tedavisi 3 ila 4 hafta sürdürülür.
	
	Eğer kemik infeksiyonu ekleme açılmışsa, çoklu odak mevcutsa, hastada 
	bağışıklık sistemini olumsuz etkileyen bir durum varsa, ya da hasta klinik 
	olarak rahatlamış olsa da laboratuvar değerleri henüz yeterince düzelmediyse 
	(1 haftanın sonunda 
	
	CRP 
	
	> 3 mg/dL), parenteral antibiyotik tedavisi en az 3 hafta olmalıdır. Eğer
	patojen MDSA
	
	
	veya NTS
	ise, ya da hasta
	septisemi geçirmişse 4 ila 6 hafta 
	sürecek oral forma geçmeden önce uzun süreli parenteral antibiyotik 
	tedavisine (4 ila 6 hafta) ihtiyaç vardır. Oral antibiyotik tedavisine ancak 
	klinik yakınmalar tümüyle geçmiş, kanda infeksiyon belirteçleri de neredeyse 
	normal düzeye inmişse geçilir. Oral antibiyotik tedavisi kanda CRP düzeyi 
	2m/dL’nin altına düşene kadar devam ettirilir.
Bu sayfada yer alan bilgilerin tamamı ebeveynleri çocuk ortopedisinin konuları hakkında bilgilendirmek amacıyla verilmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak ebeveynlerin çocuklarındaki rahatsızlıklara tanı koymaları, daha da ileri giderek kendilerini hekim yerine koyarak çocuklarını tedavi etmeye kalkışmaları son derece sakıncalıdır.
Bu sayfada yer alan bilgiler bir hekimin muayene sonucu vereceği kararın yerini asla alamaz.